Neden İslam'da vahdet
- Muhammed Mehdi GÖK
- 6 gün önce
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 4 gün önce

Vahdet: Ümmetin Dirilişi ve Emperyalizme Karşı Siper
Müslüman ümmetin yüzyıllardır süren parçalanmışlığı, sadece tarihî ihtilafların sonucu değil; aynı zamanda dış güçlerin bilinçli müdahalelerinin bir ürünüdür. Şii ve Sünni mezhepler, İslam’ın iki büyük ana damarını oluşturur. Aralarındaki farklılıklar, yüzeyde bir takım yorum farkları gibi görünse de, bu farklılıklar asla düşmanlık sebebi olmamalı; bilakis bir zenginlik olarak görülmelidir. Çünkü esas olan, Kur’an’a, Peygamber’e (s.a.a) ve İslam’ın temel değerlerine olan ortak bağlılıktır.
Vahdet, yani Müslümanların birliği; bugün sadece dini bir ideal değil, aynı zamanda siyasi ve stratejik bir zorunluluktur. Emperyalist ve siyonist projeler, Müslüman coğrafyayı zayıflatmak, kaynaklarını sömürmek ve direniş damarlarını kesmek için asırlardır bu ayrılıkları kaşıyor, fitne tohumları ekiyorlar. Irak'tan Yemen’e, Suriye'den Filistin’e kadar akan kanın çoğu, ümmetin birliğini bozmaya çalışan bu karanlık ellerin eseridir.
Şii veya Sünni her Müslüman şunu bilmelidir: Emperyalizmin tankı, siyonizmin füzesi, ümmeti mezhebine göre ayırmıyor. Onlar için bir çocuk Gazze’de de mazlum, Yemen’de de mazlumdur. Onlar için bir cami Şam’da da hedef, Bağdat’ta da. Bizleri ayıran değil, birleştiren değerlere sarıldığımızda işte o zaman bu oyunlar bozulur.
İmam Humeynî (r.a) yıllar önce bu hakikati veciz bir şekilde dile getirmişti:
“Şii ve Sünni kardeştir. Bu tefrika, ne Şii ne Sünni içindir; sadece İslam düşmanlarının işine yarar.”
Vahdet, sadece bir slogan değil; bir şuurdur. Mezhepler üstü bir bakışla İslam ümmetinin çıkarlarını öncelemek, emperyalizmin oyunlarına düşmemek ve Kudüs’ü özgürleştirme mücadelesinde aynı safta yürüyebilmektir. Zira vahdet, ümmetin diriliş kapısıdır; bölünmüşlük ise zilletin ve esaretin anahtarıdır.
Bugün bize düşen, Şii ve Sünni fark etmeksizin, kardeşlerimize karşı kalbimizi genişletmek, ihtilafları düşmanlığa çevirmemek ve birlik zemininde buluşmaktır. Çünkü zalimler güçlü olduğu için değil, biz dağınık olduğumuz için hükmediyorlar.
Ve unutulmamalıdır:
Kudüs, ancak birleşmiş bir ümmetin ayak seslerini duyarak özgürleşebilir.
Bugün İslam coğrafyasının dört bir yanında yaşanan savaşlar, yoksulluklar ve işgaller, yalnızca dış düşmanların saldırısı değil; aynı zamanda içerideki ayrışmışlığımızın ve duyarsızlığımızın sonucudur. Şii’nin Sünni’ye, Sünni’nin Şii’ye güvenmediği bir dünyada, emperyalistlerin "böl ve yönet" politikası işliyor; İsrail işgalini genişletiyor, Batı İslamofobiyi derinleştiriyor, küresel güçler mazlum coğrafyaları sömürmeye devam ediyor.
Bu dağınıklık yalnızca siyasi ve askeri zayıflığı değil; aynı zamanda manevî bir çöküşü de beraberinde getiriyor. Oysa Kur’an açıkça buyurur:
> "Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin..."
(Âl-i İmrân, 103)
Vahdet, Allah’ın emridir. Vahdet, Peygamber’in (s.a.a) sünnetidir. Vahdet, İmam Ali’nin (a.s) sabrıdır, İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamıdır. Vahdet, bir İmam Mehdi (a.f) beklentisidir; adaletle dolacak bir dünya ümidiyle tek bir saf olmak, tek bir yürek olmaktır.
Bugün Müslümanların sorumluluğu büyüktür. Artık mezhebi kimlikleri bir silah gibi birbirine çevirmek değil; bu farklılıkları hikmetle, saygıyla anlamak zamanıdır. Mezhepler, cehaletle değil; marifetle yaşanmalıdır. Birlik, tekdüzelik değil; birlikte direniştir.
Unutulmamalıdır ki;
Ne Şii tek başına Kudüs’ü özgürleştirebilir, ne de Sünni tek başına ümmeti ayağa kaldırabilir. Ancak birlikte, omuz omuza, zalime karşı ortak duruşla yeni bir diriliş mümkündür.
Bugün düşmanlar birleşmişken, mazlumlar neden dağınık kalsın? Bugün siyonist, emperyalist, kapitalist cephesi tek bir vücut hâlindeyken, neden ümmet parça parça olsun?
Artık kardeşliğin adıyla, birlik ve adaletin sancağıyla ayağa kalkmanın vaktidir.
Muhammed Mehdi GÖK
Comments